Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti Nedir?
Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti Nedir?
14 Ocak 1919’da kurulan Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası’nın milli mücadeleye karşı olduğu, padişah ve halifeye bağlı kalarak ve İngilizlerin direktiflerine uyarak devletin kurtulabileceğini savundukları hakkında genel bir kanaat vardır.Cemiyetin ilk genel başkanı İsmail Hakkı Paşa, Yeni gün gazetesine verdiği mülakatta vatanın bağımsızlığının sağlanması hususunda milli mücadelede yanlılarından farklı düşünmediğini ortaya koymaktadır.
Sulh ve Selameti Osmaniye Fırkası, bir parti mi bir cemiyet mi olduğu konusunda farklı görüşler olmakla birlikte, cemiyetin ilk Genel Başkanı İsmail Hakkı Paşa, Yeni Gün gazetesine verdiği mülakatta farklı görüşleri içinde barındıran bir parti olduğunu belirtmektedir.Partinin içersinde liberal ve muhafazakar kimseler de vardır.Sulh ve Selamet Fırkası ile Selamet-i Osmaniye Cemiyeti’nin birleşmesiyle teşekkül etmiş, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına yönelik görüşlere şiddetle karşı çıkarak kurtuluşu, Osmanlı şemsiyesi altında görmüştü.
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Cengiz Dönmez, Milli Mücadele Döneminde Anadolu’da Faaliyet Gösteren Zararlı Cemiyetler” adlı makalesinde fırkayı manda ve himaye yanlısı göstermektedir. Oysaki Milli mücadelenin etkili isimlerinden Kazım Karabekir, Refet Bele, İsmet İnönü gibi kimselerde aynı tarihlerde manda ve himayeyi savunmaktadır.Milli mücadele yanlılarının Manda ve Himaye’ye kesin karşı çıkışları 1919 Eylül’ünde gerçekleşen Sivas Kongresi ile olmuştur.Milli Kongre, Şark Vilayetleri Müdafai Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri bu tarihlerde Manda ve Himayeyi savunarak Osmanlı’nın kurtuluşunu ABD’nin desteğinde aramışlardı.
Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti
Sulh Selamet-i Osmaniye Fırkası, ittihatçılara karşı oluşlarıyla bilinmekte, milli mücadeleyi başlatan ittihatçı subaylara güvenmediklerini, yine memleketi yanlış bir maceraya sürüklediklerini beyannamelerinde ifade etmekteler.. İsmail Hakkı Paşa, fırkanın kurulduğu 14 Şubat 1919’da Yeni Gün gazetesine verdiği mülakatta Osmanlı Devleti’nin dünya savaşındaki yenilgisinin nedenini İttihatçılar olarak görmekte, bu şahısların fenalıklarından dolayı memleketin işgal tehlikesiyle karşılaştığını ifade etmektedir. Milli mücadele yanlıları TBMM’nin açılışına kadar padişahın yenilgiden sorumlu olmadığını, facianın yaşanmasına ittihatçıların davranışlarının neden olduğunu zikretmişlerdi.
Fırkanın en önemli özelliklerinden biri batı demokrasisi kendisi için referans kabul etmesi, çağdaşlaşmayı benimsemesidir.Fransız laikliği yerine Anglosakson modernizminin Türklerin yapısına daha uygun olduğunu düşünen fırka, bağımsızlığın sağlanmasını, öncelik olarak görmektedir.Milli mücadele yanlıları da batı medeniyetini reddetmeyip ilerlemenin ön şartı olarak batılılaşmayı gördükleri açıktır.Fakat cumhuriyetin kurucuları referans olarak Anglosakson sekülerizmi yerine jakoben Fransız laikliğini tercih etmişlerdi.
Tarik gazetesinin muhabirinin Ermeni sorunu hakkında ne düşündüklerini sorması üzerine Ferit Paşa, Osmanlı ülkesi içinde bir Ermenistan oluşturulmasına karşı olduklarını, sorunun batılı devletlerin kasıtlı olarak büyüttüğünü, bir tehcirden ziyade Rusya’daki Ermeniler ile Türkiye’deki Ermenilerin karşılıklı yer değiştirebileceğini söylemiştir. İsmet Paşa’da Lozan Antlaşması imzalanmadan önce bir gazeteye verdiği mülakatta Ferit Paşa ile aynı görüşleri paylaştığı görülmektedir.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası, Mondros ateşkes antlaşmasının şartlarının ağır olduğunu, İstanbul ve Anadolu’dan vazgeçmeyeceklerini, Osmanlı vatandaşlarının geleceklerini kendilerinin belirlemesinde ısrarcı oldukları fırkanın genel başkanı tarafından da teyit dilmiştir.Milli mücadele yanlıları da Mondros Ateşkes Antlaşması’nı ağır bularak İstanbul ve Anadolu’dan vazgeçmeyeceklerini Amasya genelgesi ve Sivas kongresi karalarında milletin kendi geleceğine kendisinin karar vereceinin belirtilmesi ile Ferit Paşa’nın görüşleri arasında bir paralellik vardır.
Boğazların Osmanlı’nın toprağı olduğu egemenlik hakkının Osmanlılara ait olması, uluslar arası komisyonun kaldırılması gerektiğini vurgulamasına rağmen Boğazlar komisyonuna karşı oluş nedenini bu komisyonu oluşturacak devletlerin kendi aralarında anlaşamayacaklarını iddia etmesi Boğazlar meselesi konusunda Lozan Antlaşması’nı imzalayanlardan farklı düşünmediklerini göstermektedir. Çünkü Lozan Antlaşması ile Boğazlar komisyonu kurulmuş, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının yönetimi bu komisyona bırakılmıştı.
Ferit Paşa mülakatında, İttihatçıların gündemde tutmaya çalıştıkları Mısır ve Kıbrıs’la ilgili istekleri aşırı bir tutum olarak belirtmekte, yalnız Anadolu, Musul-Kerkük, Trakya ve İstanbul üzerine vurgu yaptığı görülmektedir.
Yaralı veya zararlı şeklinde adlandırılan cemiyetlerin her biri, Mondros Ateşkes Antlaşması’na tepki olarak kurulmuş, az veya çok vatanın kurtuluşunu hedeflemişlerdi,Fakat başarıya ulaşanlar başarısız olanları milli varlığa düşman cemiyetler biçiminde niteleyerek birbirlerini hainlikle itham etmekten çekinmeyeceklerdi.