Oğlumuz – Yarın Diye Bir Şey Yoktur Eser Özeti | Tarık Buğra
Oğlumuz – Yarın Diye Bir Şey Yoktur Eser Özeti | Tarık Buğra
Yazar : Tarık Buğra
Türü: Hikaye türünde yazılmış bir eserdir
Toplam 8 hikayeden oluşur.
Oğlumuz – Yarın Diye Bir Şey Yoktur Eser Özeti | Tarık Buğra
Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Tarık Buğra’nın bütün hikayelerinin toplandığı Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur ve Sonrakiler. İlk bölüm Tarık Buğra’nın 1948 ve 1949 yıllarında yazdığı hikayeleri kapsamaktadır. Bu bölüm 8 hikayeden oluşmaktadır. İkinci bölüm yazarın 1950 ve 1952 yılları arasında yazdığı hikayelerden oluşmaktadır. Bu bölümde 12 hikaye yer almaktadır. Ve son olarak üçüncü bölüm Buğra’nın 1954 ve 1964 yılları arasında yazdığı hikayeleri içermektedir. Bu son bölümde ise 14 adet hikaye bulunmaktadır. Kitap toplamda 34 hikayeden oluşmaktadır. Tarık Buğra olay hikayeciliğinden çok atmosfer hikayeciliğini kullanmıştır hikayelerinde.
Yani, bu hikayelerin pek çoğunda bir olaydan ziyade, bir atmosfer yaratılmış ve bu atmosferin hikayenin ana karakterine hissettirdikleri üzerinde durulmuştur. Genel olarak hikaye kitapları okumayı sevmem ancak Tarık Buğra’nın hikayeleri okuyucuyu gerçekten fazlasıyla etkileyen hikayeler. Hikayelerin çoğunu okuyunca içinizin sıcacık olduğunu hissedeceksiniz. Tarık Buğra kitaba kısacık bir ön söz eklemiştir. Sadece bu ön sözü okumak bile okuyucunun içini sıcacık yapmaya yeter. Okuyucuya “Ön söz bile böyle güzelse kim bilir hikayeler nasıl güzeldir” dedirtir. Sizi temin ederim ki hiç kimse bundan daha güzel bir ön söz okumuş olamaz. En azından ben okumadım. Tarık Buğra ön söze “Ön Söz” başlığı atmak yerine “Çam Sakızı” der ve devam eder;
“Hikayelerimi asıl sahiplerine armağan ediyorum: Hikayelerimi umutlara ve umut kırıklıklarına, bekleyişlere ve kavuşmalara, ayrılıklara ve özleyişlere armağan ediyorum. Hikayelerimi gülümseyişlere ve öfkelere armağan ediyorum. Hikayelerimi tanışmalara, kırgınlıklara, barışmalara, hikayelerimi seslere, bakışlara armağan ediyor, inanışlara ve vaz geçişlere, yitirip buluşlara, düşüncenin, duygunun hürlüğüne ve yaşamanın ayak bağlarına armağan ediyorum. Hikayelerimi unuttuklarıma ve beni unutanlara, unutmadıklarıma, unutamayacaklarıma ve beni unutmayanlara, asıl sahiplerine armağan ediyorum. Bu hikayelerde bulamayacağınız, kimsenin bulamayacağı şey kin’dir, hınç’tır, insanın yerilişi horlanışıdır. Ben de bununla övünüyorum.”
Böylesine güzel bir başlangıcı olan bir kitabın içeriğinin kötü olması beklenir mi sizce? Bence imkansız. Ki zaten kötü değil de. Her hikaye ayrı ayrı sarıyor içinizi. Gülümseten, duygulandıran, yüreğinizi ısıtan onlarca hikaye… Ön sözde demişti ya Tarık Buğra bu hikayelerde kimsenin bulamayacağı şey kin’dir, hınç’tır, insanın yerilişi ve horlanışıdır diye, gerçekten de öyle. Hikayelere hakim olan duygu salt sevgidir.
Kitabın en sevilen alıntılarından biri “Çifte Tabancalı Hafiye” hikayesinde geçmektedir. Tarık Buğra burada beğendiği kadının nasıl kendinde can bulduğunu ifade etmiştir;
“Kadına bir daha baktım: İçimde idi, beş duyumda ve; milyon mu, milyar mı, kılcıklar da dahil ne kadar damarım varsa hepsinde atıyor, sinir uçlarımda titreşimler yapıyordu, kısaca, olduğu yerde değil bende idi.”
Etkileyici bir anlatım olduğu yadsınamaz bir gerçektir sanırım. Büyük yazarlar yazdıklarının çok ötesinde şeyler anlatan yazarlardır bence. Böyle yazılar ya insan aklına, ya insan ruhuna ya da insan yüreğine dokunur. Akla, ruha ve yüreğe dokunan eserlerin ölümsüz olması da kaçınılmazdır.