Kelepir Hikaye Özeti | Mahmut Şevket Esendal
Kelepir Hikaye Özeti | Mahmut Şevket Esendal
Yazar : Mahmut Şevket Esendal
Türü : Hikaye türünde yazılmış bir eserdir.
Kitap içerisinde bazı hikayeler ele alınmıştır.
Kelepir Hikaye Özeti
Avukat Rıza Uruk otuz beş otuz sekiz yaşlarında, kısa boylu ve iri kafalı bir adamdır. Yoksullara yardım etmeyi sevdiği için olsa gerek, “Yoksulların Avukatı” diye bir ad almıştır. dokuz yüz doksan liraya az kullanılmış, küçük bir otomobil alan Rıza Uruk, arabasını çok sevmekte, eşini dostunu sürekli gezdirmek istemektedir.
Bu araba ufak olmasına ufaktır; ama çok az yakar. Avukat Rıza Uruk, ailesini bu arabayla o kadar çok gezdirmiştir ki sonunda ailesi gezmekten usanmıştır. Yine de avukatın alınmaması için bir şey demezler. Avukat gece gündüz demeden arabasıyla gezmeyi sevdiği kadar arabasının övülmesinden de hoşlanır. Yine bir gün gezerken, akşam vakti, yolda tanıdığı bir genç kızı görür ve onu Dikmen’e götürmeyi teklif eder. Ev sahibiyle davalık olan kız da aslında avukatla buluşmaya gelmektedir ve bu teklifi biraz da mecburen kabul eder. Yolda konuyu açsa da avukat oralı olmaz, “Yarın gelirsin, ilgileniriz.
Zaten yarım saatlik iş.” der. Arabasıyla kızı gezdirmekten o kadar keyif almıştır ki tutar, kıza bir cigara ikram eder. Kendisi de içer. Sonunda Dikmen’e ulaşırlar. Akşam vakti Ankara’ya tepeden bakmanın hazzıyla avukat bir sigara daha yakar ve genç kıza da ikram eder. Sonra “Eğer bu araba olmasaydı buraya nasıl gelecektik, Ankara’yı bu saatte bu tepeden nasıl görecektik?” diyerek arabasıyla övünür. Sonra genç kıza Keçiören’e gitmeyi teklif eder. Tabi ki altında arabası vardır ve istediği yere gitmekte özgürdür. Kız, bunu da kabul eder. Arabaya binlerler. O da ne? Araba çalışmaz. Rıza Uruk arabadan iner, bir usta edasıyla arabanın orasını burasını kurcalar, ne var ki hasarın nerede olduğunu bulamaz. En sonunda kıza “Sen arabayı ittir, ben dümende olacağım.” der. Zavallı kız güçsüzlüğünden dem vursa da arabayı ittirmek zorunda kalır. Araba bir ara çalışır gibi olur, fakat yine durur. Kız, yine arabayı ittirmek zorunda kalır. Bir ara düşüp kalçasını incitir. Bu sefer ittirme sırası Rıza Uruk’tadır. Kız dümene geçer ve avukat arabayı ittirir. Araba çalışır. Rıza Uruk, arabayı satın aldığı adamın garajı önüne park eder. Kızı da evine taksiyle bırakır.
“İç Acısı” adlı hikâye, bakanlıklardan birinin fen şubesinde çalışan İsmail İzzet Kamgün hakkındadır. İsmail, yakın zamanda kaynatasının yardımıyla bir ev almıştır. her ne kadar kaynatasıyla araları iyi olsa da eşiyle araları biraz bozuktur. Bir arkadaşıyla yolda karşılaşan İsmail, konunun açılması üzerine bu kırgınlığın nedenini anlatır. İsmail İzzet Kamgün, daha bekarken, İzmir’de yaşarmış. Bu eve de bir kadın zaman zaman gidip gelirmiş. İşte bu kadın, bir şekilde Ankara’ya gelmiş, İsmail’in evlendiğini duymuş ve evine gitmiş. İsmail’in evindeki hizmetçi kapıyı açınca kadın İsmail’i istemiş. İsmail’i karşısında gören kadın düşüp bayılmış. İsmail kadını ayıltmaya çalışırken de karısı bu manzarayı görmüş, meseleyi anlamış, çok üzülmüş ve İsmail’e karşı tavır almış.
İsmail, karısıyla barışmak için kaynatasından yardım istemiş. Kaynatası İsmail ile eşinin aralarını her ne kadar düzeltse de aradan bir ay geçmesine rağmen soğukluk devam ediyormuş. İzmirli kadın da İsmail’e tutunmuş. Telefonla daireyi arıyormuş. Gel zaman git zaman, bu kadın, İsmail’in kaynatasının evine yerleşmiş. Kaynatası dulmuş. İsmail bunu öğrenince, arada bir tatsızlık çıkmasın diye bir şekilde bu kadını İzmir’e göndermeyi başarmış. Aradan bir süre geçince de kadının ölüm haberi gelmiş. Kadın, vurularak öldürülmüş. Bu ölümden dolayı da İsmail vicdan azabı çekmeye başlamış. Çünkü, onun İzmir’e gitmesi, İsmail’in işiymiş.
“Ölüler Hikâyesi”, çeşitli dinlerin ölüler için düzenlediği uygulamaları, bir gezginin gözüyle konu alır. İslâm dinindeki gömme uygulaması, Hinduizm’de yakma ve külleri Ganj Nehri’ne saçma, Zertüştîlikte ölüleri güneşte kalması ve kuruması için yüksekçe bi kuleye koyma; fakat u kulede ölülerin akbabalar ve kargalar tarafından yenmesi… Bu hikâyede yazar, İslâm geleneğindeki Münker ve Nekir adlı meleklerin, Arapça olarak “Dinin nedir? Peygamberin kimdir?” gibi sorular soracağına dair inanca çeşitli eleştiriler yönlendirmektedir. Ölüler için düzenlenen törenler ve uygulamalar aslında birdir. Gömerseniz böcekler, yakarsanız ateş, kuleye koyarsanız da kuşlar yer. Fakat; eğer ölü gömülmeyip yakılır ya da kuleye konulursa Münker ve Nekir ona imana dair sorular soramaz.
“Ayşe’nin Kocası” adlı hikâyede bir gün Ayşe, Sefer Usta’nın oğlu İrfan’a istenir. Ayşe’nin anası bu evliliğe çok heveslidir; dolayısıyla Ayşe’nin daha bir kez olsun yüzünü görmediği bir gence kızını verir. aradan bir zaman geçer, nişan yapılır, kız evine bohça gönderilir. Bu sırada da bir dedikodu çıkar. Neymiş, Ayşe çıplağın birine gelin gidiyormuş. Bu söz, Ayşe’nin anasında bir kararsızlık meydana getirir. Ayşe, her ne kadar nişanın bozulmasını istemese de anası bu nişanı bozar ve kız bohçasını erkek tarafına iade eder. Meğer neymiş, eğer Ayşe İrfan’la evlenmezse onu Apti Ağa’nın oğluna alacaklarmış. Ne yazık ki Apti Ağa da oğluna başka bir yerden kız bulmuş, böylece Ayşe kocasız kalır. Anası ise, kızının Apti Ağa’nın oğluna alınacağı için nişanının bozulmasını istemediğini, sadece evde çıplağın biriyle nasıl baş edeceğini bilmediği için buna sebep olduğunu söyler.
“O Yıllarda”, sokakta bulunan ve acınıp eve getirilen bir kedi hakkındadır. Bu zavallı kedi öylesine çirkindir ki, zavallı ve kimsesi olmasa bakılamayacak türdendir. Bu kedi zamanla büyür ve avcılığa başlar. Evdeki civcivleri, komşunun güvercinlerini yer. Hâliyle gerek komşular, gerekse anlatıcının kardeşi, kediyi nerede bulursa öldürmeye yemin ederler. Anlatıcı ise, her ne kadar kediyi sevmese de onun ölmesini istemez, sürekli saklamaya, böylece ölümden kurtarmaya çalışır. Bir gün bu meseleyi babasına açar. Anlatıcının babası da, bu kediyi soysuzlaştırmanın, avcılıktan vazgeçirmenin bir yolunu bulur. Kasaptan her gün et alırlar ve kediye verirler. Böylece kedi, hazır yemeye alıştığı için tembelleşir, yağ bağladığı için de artık eskisi gibi avlanamaz. Onun bu hâlini gören anlatıcı, kedinin komşular tarafından vurulmasını ya da kardeşinin kediyi bir çuvala koyup bir ağaca vura vura öldürmesini bu hâline yeğler.